oyun teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- {i} game
That game was rigged.
-O oyun hileliydi.
- {i} play
Can I go play in my room?
-Odamda oyun oynamaya gidebilir miyim?
- performance
Has the performance started yet?
-Oyun henüz başladı mı?
- canard
- hoax
- trick
It is no use trying to play a trick on me.
-Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.
- stage play
- acting
- act
- intrigue
- jeu (fr)
- piece
- playing
They're playing a game.
-Onlar bir oyun oynuyorlar.
- pretense
- sham
- dalliances
- representment
- presentation
- wiles
- device
- sport
- dance
- presentment
- dance, folk dance
- frolic
- representation
- wrestling a movement designed to throw one's opponent off guard
- trick, ruse
- game; play, performance; drama; dance; trick, ruse, game, hoax, prank
- play, theatrical presentation
- spectacle
- wheeze
- show
- artifice
- dodge
- ruse
- gameplay
- gamers
- diversion
- playgrounds
- (Askeri) gaming
- gouge
- gambol
- sell
- rounders
- stratsgem
- stratagem
- gull
- flimflam
- double
- dalliance
- practice
- prank
- pelota
- ludo
- chouse
- cheat
- oyun alanı
- playground
It would be nice if we could get some new playground equipment.
-Eğer bazı yeni oyun alanı ekipmanı alabilirsek güzel olur.
- oyun bitti
- (Bilgisayar) game over
Game over.
-Oyun bitti.
- oyun yazarı
- playwright
Yavuz is a playwright and a painter.
-Harun oyun yazarı ve ressamdır.
- oyun etmek
- deceive
- oyun etmek
- play a trick
It is no use trying to play a trick on me.
-Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.
- oyun kâğıdı
- card
- oyun zarı
- die
- oyun alanları
- playgrounds
- oyun alanı
- playfield
- oyun alanı
- (Spor) diamond
- oyun alanı
- (Spor) game zone
- oyun almak
- win a game
- oyun bahçesi
- (Eğitim) playgrounds
- oyun bitti
- the game is up
- oyun bozan
- wet blanket
- oyun bozmak
- spoil the game
- oyun hamuru
- silly putty
- oyun hileleri
- game tricks
- oyun kağıdı
- playing cards
Just then, the workers in the park brought over some small playing cards.
-Tam o sırada parktaki işçiler bazı küçük oyun kartları getirdiler.
- oyun kağıdı
- playing card
Just then, the workers in the park brought over some small playing cards.
-Tam o sırada parktaki işçiler bazı küçük oyun kartları getirdiler.
- oyun kitabı
- (Muzik) playbook
- oyun kuramı
- (Bilgisayar,İstatistik,Matematik,Politika, Siyaset) game theory
- oyun kuramı
- theory of games
- oyun kurma
- (Spor) set
- oyun kurucu
- (Spor) setter
- oyun kurucu
- (Spor) point guard
- oyun kurucu
- (Spor) play maker
- oyun modu
- (Bilgisayar) game mode
- oyun odası
- game room
- oyun odası
- recreation room
- oyun oynamak
- (Konuşma Dili) take someone for a ride
- oyun sahası
- play area
- oyun salonu
- game arcade
- oyun salonu
- amusement arcade
- oyun salonu
- (Turizm) gambling hall
- oyun tablası
- (Bilgisayar) gamepad
- oyun tablası
- (Bilgisayar) game pad
- oyun tableti
- (Bilgisayar) game pad
- oyun vermek
- lose a game
- oyun yazarı
- scriptwriter
- oyun yazarı
- (Sinema) screenwriter
He's a screenwriter.
-O bir oyun yazarı.
- oyun yeri
- playground
It would be nice if we could get some new playground equipment.
-Eğer bazı yeni oyun alanı ekipmanı alabilirsek güzel olur.
- oyun yüzeyi
- (Bilgisayar) game pad
- oyun zarı
- dice
Aykut threw the dice.
-Faruk zarı attı.
- oyun çubuğu
- (Bilgisayar) joystick
You need a joystick.
-Bir oyun koluna ihtiyacın var.
- oyun konsolu
- (Oyunlar) Game console
If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console.
-Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.
- oyun kurucu
- pivot
- oyun masası
- green cloth
- oyun oynama
- GAMING
- oyun oynamak
- Serve a trick
- oyun oynamak
- Play a game
Do you want to play a game of chess?
-Satranç oyunu oynamak ister misin?
- oyun çizelgesi
- rep
- oyun alanı
- playing field
- oyun alanı
- sportsfield
- oyun alanı
- court
- oyun almak
- to win a game
- oyun arkadaşı
- playmate
He wants a playmate.
-O bir oyun arkadaşı istiyor.
- oyun arkadaşı
- playfellow, playmate
- oyun arkadaşı
- playfellow
- oyun arsası
- playlot
- oyun başlıyor
- the jig is up
- oyun bozmak
- to spoil the game
- oyun danışmanı
- script editor
- oyun dili
- game language
- oyun dışı bırakma
- disqualification
- oyun dışı etmek
- (kriket) catch out
- oyun dışı kalmamak
- (kriket) carry the bat
- oyun ebesi the
- person who is "it" in a game
- oyun ekipmanı
- game equipment
- oyun elbisesi
- playsuit
- oyun etmek
- play a trick on somebody
- oyun etmek
- play smb. a trick
- oyun etmek
- play a trick on smb
- oyun etmek
- hocus
- oyun etmek
- palter
- oyun etmek
- to play a trick on sb, to play a prank on sb, to play a joke on sb
- oyun etmek
- (kötü) pull a fast one
- oyun etmek
- trick
It is no use trying to play a trick on me.
-Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.
- oyun etmek
- hoax
- oyun etmek
- play a prank on somebody
- oyun etmek
- play a joke on somebody
- oyun etmek
- play somebody a trick
- oyun etmek/oynamak/yapmak
- to play a trick on, pull a fast one on, hoodwink, dupe
- oyun evi
- playhouse
- oyun fişi
- token
- oyun haline getirmek
- dramatize
- oyun havası
- belly dance music
- oyun havası tune
- (which accompanies a folk dance)
- oyun havuzu
- paddling pool
- oyun kaçta başlayacak
- When does the game begin
- oyun kuralları
- gaming rules
- oyun kâğıdı
- card, playing card(s)
- oyun kâğıdı
- (a) playing card
- oyun kâğıtları
- playing cards
Just then, the workers in the park brought over some small playing cards.
-Tam o sırada parktaki işçiler bazı küçük oyun kartları getirdiler.
- oyun lehçesi
- (Dilbilim) dramatic dialect
- oyun listesi
- repertory
- oyun listesi
- repertoire
- oyun makineleri var mı
- Is there slots
- oyun masası
- play table
- oyun masası
- card table
- oyun odası
- day nursery
- oyun oynama
- gambol
- oyun oynamak
- play smb. foul
- oyun programı
- playbill
- oyun salonu
- card room
- oyun salonu
- rumpus room
- oyun salonu
- poolroom
- oyun sesleri
- (Bilgisayar) game sounds
- oyun seti
- play set
- oyun seti rica ediyorum
- I would like a play set
- oyun seç
- (Bilgisayar) select game
- oyun sonu
- end game
- oyun sırası gelmek
- be at the bat
- oyun sırığı
- caber
- oyun taşı
- man
- oyun tesisi
- (Turizm) game facility
- oyun tulumu
- rompers
- oyun vermek
- 1. to put on a theatrical production, put on a play. 2. to lose a game
- oyun vermek
- to lose a game
- oyun yanmak
- (for a game) to be spoilt
- oyun yapmak
- play smb. a trick
- oyun yapmak
- play pranks on smb
- oyun yapmak
- play a trick on smb
- oyun yazarı
- dramatist, playwright, scriptwriter
- oyun yazarı
- dramatist
He is a dramatist.
-O bir oyun yazarı.
- oyun yazarı
- dramaturgist
- oyun zamanı
- playtime
Playtime is over, Dan.
-Oyun zamanı bitti, Dan.
- oyun zamanı
- period of play
- oyun zarları
- ivories
- oyun çıkarmak
- (for an acting troupe) to put on a performance; (for a team) to play a game
- oyun şovları
- game shows
- oyun
- (Felsefe) play
- berabere biten oyun
- draw
Their argument eventually ended in a draw.
-Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- heyecanlı oyun
- thriller
- (oyun) briç
- bridge
Korkut tried to teach Mine how to play bridge.
-Yavuz Mine'ye nasıl briç oynanacağını öğretmeye çalıştı.
- adam seçmek (oyun için)
- pick up
- iyi oyun
- (Bilgisayar) good game
- tenis benzeri bir oyun
- (Spor) badminton
- yeni oyun
- (Bilgisayar) new game
Let's play a new game.
-Yeni bir oyun oynayalım.
- oyun oynamak
- play tricks on
- oyun oynamak
- play up
- oyun oynamak
- blow hot and cold about
- oyun oynamak
- play a joke on sb
- Oyun kurucu
- game maker
- gizli hile, oyun
- secret trick, game
- güreşte bir oyun
- wrestling game
- kibrit çöpleriyle oynanan bir oyun
- A game played with matches, garbage
- oyun bitti
- gig is up
- oyun hamuru
- play dough
- oyunlar
- games
The games are over, and the secrets are out.
-Bitti oyunlar, döküldü sırlar.
- pastoral oyun
- pastoral play
- çocuk oyun alanı
- children's play area
- Geliştirilmiş Deniz Harp Oyun Sistemi
- (Askeri) Enhanced Naval Warfare Gaming System
- açık hava tiyatrosunda sergilenen oyun
- outdoor performance
- baştakinin hareketlerinin taklit edildiği oyun
- follow my leader
- beraberliği bozacak oyun
- play off
- beysbol oyun alanı
- diamond
- bezik benzeri bir oyun
- pinocle
- bezik benzeri bir oyun
- pinochle
- bilardo benzeri bir oyun
- bagatelle
- canlı oyun
- legit
- daire şeklinde oyun
- ring around rosy
- dama benzeri bir oyun
- ludo
İlgili Terimler
Türkçe - Türkçe
oyun teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- Hile, düzen, desise, entrika
- Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü
- Şaşkınlık uyandırıcı hüner
- Hasmını yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket
- Eski Türkler'de şaman, baksı, kam, ozan gibi adlar verilen büyücü-şairler için kullanılan bir başka sözcük
- Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence
- Oğuz Atay'ın yarattığı, yazınsal karakterlerin genel davranış biçimi
- Kumar
- Taraflardan birinin dört sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç
- Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü: "Büyük annem yeni dansları eski kabakçı Arapların oyunu kadar bile güzel bulmuyor."- H. E. Adıvar
- Teniste taraflardan birinin dört sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç
- Kumar: "Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar."- P. Safa. Şaşkınlık uyandırıcı hüner
- Sahne veya mikrofonda oynamak için hazırlanmış eser, temsil, piyes
- Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi
- Hile, düzen, desise, entrika: "Atatürk hiçbir zaman onların oyununa kanmış değildir."- H. Taner
- Güreşte rakibini yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket
- Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma
- (Osmanlı Dönemi) ŞEMA'
- baziçe
- (Osmanlı Dönemi) DÜABE
- (Osmanlı Dönemi) LAG
- lub
- (Osmanlı Dönemi) DEYDENUN
- oyun alanı
- Maçların yapıldığı yer, oyun sahası
- oyun ebesi
- Çocuk oyunlarında oyunun başı veya cezalısı, ebe
- oyun etmek
- Kurnazlıkla birini aldatmak
- oyun havası
- Kıvrak ritimli ezgi
- oyun kağıdı
- İskambil kâğıdı
- oyun kurucu
- Takımda, savunucular ile akıncılar arasında yer alan, görevi hem savunucular, hem de akıncılara yardım etmek olan üç oyuncudan her biri, haf
- oyun masası
- Üzerinde çeşitli oyunlar oynanan, kumaşla kaplanmış masa
- oyun sahası
- Oyun alanı
- oyun salonu
- Oyun masalarının bulunduğu geniş oda
- oyun yazarlığı
- Oyun yazma işi
- oyun yazarlığı
- Oyun yazarının mesleği
- oyun yazarı
- Tiyatro, radyo ve televizyonda sahnelenmek veya oynanmak üzere piyes, skeç türü eserler kaleme alan sanatçı
- Oyun bozan
- cıllı
- Oyun bozan
- cızan
- Oyun bozan
- cığiz
- Oyun kurucu
- eksen oyuncu
- birine oyun etmek
- Kurnazlıkla birini aldatmak
- dürüst oyun
- Kurallara ve karşılıklı hoşgörüye bağlı kalarak oynanan oyun, fair-play
- pastoral oyun
- Kişileri kadın ve erkek çobanlar olan tiyatro eseri
- seyirlik oyun
- Seyirci önünde gösterilen, genellikle beceriye dayanan, eğlendirici nitelikteki oyun
- sözsüz oyun
- bakınız: pantomim
- öncü oyun
- Geleneksel tiyatrodan ayrılan, kuruluş ve anlatım yönünden yenilikler getirmek isteyen oyun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder